
Her gün kafamızda bin tane plan yapıyoruz. Bir de akıllılık edip bunları yazmaya karar verirsek uzunca bi “yapılacaklar listesi” hazırlıyoruz. Ama işin gerçeği şu: çoğu şey yarım kalıyor. Akşam kafayı yastığa koyunca da tamamladıklarımız değil, daha çok kafamız tamamlayamadıklarımıza gider, “Ulan şunu da bi halletseydim” diye içimizi yiyen bir ses vardır ya hani… İşte tam o anları daha da derinden hisseden ve dönüştürmek isteyen bir yazar, Zorba adlı kitabında şöyle yazar:
“Dünyayı bu durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma! Tanrı, baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir!.”
Peki biz niye bu kadar işi yarım bırakıyoruz? Daha da önemlisi, tamamlayamayacağımızı içten içe bilmemize rağmen neden başlıyoruz? Belki motivasyon kaybı, belki erteleme alışkanlığı, belki de kendimizi kandırma ihtiyacı… Gerçek şu ki, yarım kalan işler için bulunan bahaneler genelde palavradır. Sıçmışsan da sıvamaya kalkma. Bence bir işte sıçan biri bahane aramamalı, çünkü arasa da bok bulur.
Böyle pis bir başlangıç sonrası konuya dönmek için tekrardan soruyu sorma gereği duydum; bir işi tamamlayamayacağımızı bilmemize rağmen neden başlıyoruz? Şimdi bu soruların üzerinde biraz oyalanalım. Yarım kalan işler hem günlük hayatın hem de kişisel gelişimin ve ekonomik girişimlerin tam merkezinde duruyor. Bizim gibiler için başlamak kolay ama sürdürmek, hele hele de bitirmek zor. Ama neden?
Yeni bir işe başlamak sanki beynimizde yeni bir sekme açmak gibidir ve biz bir sekmede yapılması gerekenleri tamamlamadan bir başka yeni sekme açarak daha fazla işlemci kullanmaya başlamış oluruz. Her insanın belli bir kapasitesi vardır, insanı bir bilgisayar gibi düşündüğümüzde makineyi ısıtan şey, çok sayıda sekme/program ve uzun süreli çalışma diyebiliriz. Tabii ki kendisini sürekli çalışmaya eğitmiş bir kişi, ortalama bir insana göre çok daha fazla işi (sıralı)eş zamanlı olarak farklı süreçleri yürütebilir.
Zorlanmaya başladığımızda şunu fark etmek her zaman hayati bir öneme sahiptir. Gereksiz ve fazla işlem gücü harcayan sekmeler arkada işlemeye devam ediyor. Bazen bilerek, bazen de bilmeyerek Zeigarnik etkisi ile konu hakkında daha diri kalmak istemiş olabiliriz. Nedir Zeigarnik etkisi? Yarım kalan işler, tamamlananlardan daha çok akılda kalıyor. Yani, bazen, “değişiklikleri kaydet ve sekmeyi kapat” demek, o şeyi unutmamıza sebep olurken, sekme açık ise süreç arka planda hem işliyormuş gibi hem de bilgisayarı kapamadan yapılması gereken birkaç şeyi yapmaya devam edeceğimizin sinyalini veriyoruz beynimize.
Yarım Kalan, Tamamlanmayan İşler
Diyelim ki bir genç, aynı anda birden fazla üniversite okuyor, üstelik bu esnada öğrenci kulüpleri ve topluluklarıyla ilgileniyor, ayrıca çeşitli iktisadi girişimlere kalkışıyor, yetmezmiş gibi siyasi gündeme de el atıyor. Evet, bu genç adam dört farklı kulvardan yardırıyor. Aslında kendinden birkaç tane kopyalayıp her birini ayrı projeye yollayabilse, keşke. Ama maalesef, beyin dediğimiz organda işlemci tek. Eğer tarayıcı kırk tane sekme açık ve her sekmede yarım bırakılmış bir iş varsa; bitmemiş bir ödev, tamamlanmayı bekleyen tasarımlar, taslak halinde bir proje, yanıt bekleyen e-postalar ve arkada radyo niyetine dinlenen bir yayın. Sonuç? Sistem çoklu görev (multitasking) altında zorlanır ve süreç(ler) yavaşlar.

Peki bu manzarada, beynimizde neler oluyor? Yarım kalan işler zihnimizde arka planda çalışmaya devam ettiğini 1920’lerde psikolog Bluma Zeigarnik, bir görevi tamamlamadan bıraktığımızda zihnimizin onu tamamlanana dek unutmadığını fark etti. Rivayete göre, Zeigarnik’in hocası Kurt Lewin bir lokantada garsonun ödenmemiş siparişleri, hesap ödenene dek hatırlamaya devam ettiğini gözlemliyor; hesap ödenir ödenmez garsonun o masayı adeta unuttuğunu fark ediyor. Bu olay üzerine Zeigarnik deneyler yapıyor ve görüyor ki, insan hafızası tamamlanmamış işleri tamamlanmış olana kıyasla daha iyi hafızasında tutuyor. Bir işe başladığımızda beynimizde o işe özgü bir gerilim oluşuyor; görev tamamlanırsa gerilim çözülüyor, ama görev yarım kalırsa bu gerilim devam ediyor ve ilgili bilgiler zihnimizde taze kalıyor. İşte bu olguya bugün Zeigarnik etkisi diyoruz. Yarım kalan iş, “Ben buradayım!” diyerek zihnimizin kapısını çalmaya devam ediyor. (Zeigarnik, Bluma from psychologytoday)
Yani bu etki her zaman kötü değil; bazı durumlarda faydalı da. Örneğin, Maria Ovsiankina adlı bir başka psikolog 1928’de şu ilginç tespiti yapmış: Başladığımız bir işi yarım bırakınca, hiç başlamamış olmaya göre onu tamamlama isteğimiz çok daha güçlü oluyor. Buna da Ovsiankina etkisi deniyor. Yarım kalan iş, içimizde “ukde” olarak kalıyor ve bizi dürtüyor. Bu yüzden “Başlamak bitirmenin yarısıdır” sözünde bir gerçek payı var: Bir projeye en azından başlamak, bitirmeye motivasyonumuzu artırabilir. Hani bazen deriz ya, “şöyle bir ucundan başlayayım, gerisi gelir” işte psikoloji de bunu kısmen doğruluyor. Aynı anda dört üniversite okumaya kalkan bir arkadaş tanıyorum (ben) içten içe şunu biliyormuş; başlarsa en azından ara ara katılıp pes etmediği takdirde 4 diplomayı da alacak. Ovsiankina etkisine göre bir işe başlangıç yapmak, o işi hiç başlamadan rafa kaldırmamaktan çok daha iyidir. Çünkü beynimiz, “Bu dosya bitmeli” diye sinyal vermeye devam eder.
Öte yandan, aynı anda onlarca dosya açık kalmaya devam eder ama bir türlü tamamlanmazsa ne olur? Bilgisayar benzetmesine dönelim: Çok sayıda program arka planda çalışırsa işlemci yorulur, bellek dolar ve yeni işlemlere yer kalmaz. Nitekim araştırmalar, yarım kalmış hedeflerin beynimizin sınırlı bilişsel kaynaklarını meşgul ederek başka işlere odaklanmamızı güçleştirdiğini gösteriyor. Florida State Üniversitesi’nden E.J. Masicampo ve Roy Baumeister, bir dizi deneyde tamamlanmamış görevlerin zihinde sürekli “açık” kaldığını ve insanların yeni hedeflere doğru ilerlerken dikkatini dağıttığını ortaya koymuşlar. Yarım kalan her iş, sanki arka planda açık bir uygulama gibi RAM tüketiyor, zihinsel enerjimizi emiyor. Biz fark etmesek de beynin bir köşesi “bitmedi, bitmedi” diye fısıldıyor. Bu da verimliliği düşürdüğü gibi, zihnimizi allak bullak edebiliyor. (Masicampo, E. J. and Baumeister, Roy F. from psychologytoday)
Yarım işlerin psikolojik etkisi sadece verimlilikle sınırlı değil, bir de duygusal tarafı var. Tamamlayamadığımız işler yüzünden kendimizi suçlu veya yetersiz olduğumuzu düşünmeye başlarız, tanıdık bir his geldi değil mi? Büyük olasılıkla, Evet! Psikanalist Karen Horney, yıllar önce “gerekliliklerin zorbalığı” (tyranny of the shoulds) diye bir kavramdan bahsetmişti, hep bu bitmeyen işler yüzünden. Yani bu bitmeyen işler uzadıkça, insan “şunu da yapmalıydım, bunu da yapmalıydım” diye diye kendini yiyip bitiriyor ve benlik saygısı uğradığı baskı ölçüsünde zedeleniyor. Bir takım hedefler edinip o hedeflere ulaşan atışlarımız olmadığı vakit ve bunun üzerine gereğinden fazla düşünmeye başladığımızda (ruminasyon) kaygımız daha fazla artıyor ve yaptıklarımızdan ziyade yapmadıklarımıza ve neden yapamadığımıza odaklanmaya başlıyoruz.
İşlerini tamamlamadan tatiline çıktığınızda, tatil günlerinde kafanızın sürekli bir şekilde o işleri nasıl yapacağınıza gittiğini fark edersiniz. Bununla birlikte gerekli olan her şeyi tamamlarsanız (ya da kendinizi ikna ederseniz) tatilde zihninizin gerçekten bir rahatladığını hem tatil sürecinde hem de tatilden sonra ciddi bir stres azalması yaşarsınız. Demek ki, bir işi sonlandırarak “tik atmak” kişiyi rahatlatıyor ve diğer işleri de nasıl bitireceğine daha rahat karar verir.(Oliver Weigelt and Christine Syrek from nesslabs)
Peki, tüm bunları bilen biri yine de neden kendini bu kadar yükün altına sokar? Neden çok sayıda “case” iş başlatıp ve yine çoğunu yarım bırakır? Bu sorunun bence mutlak bir cevabı yok, ancak psikologlar ve araştırmacılar yıllar içinde birkaç olası sebep belirlemiş. İşte, işleri yarım bırakmamıza yol açan yaygın nedenlerden bazıları:
- Motivasyonun Hızlı Tükenmesi (Dopamin Etkisi)
- Aşırı İyimser Planlar (Planlama Yanılgısı)
- Mükemmeliyetçilik ve Başarısızlık Korkusu
- Ertleme Alışkanlığı (Prokrastinasyon)
- Dikkat Dağınıklığı ve Parlak Nesne Sendromu
Görüldüğü üzere, motivasyon döngüsünden bilişsel yanılgılara, kişilik özelliklerinden alışkanlıklara kadar pek çok etken bir araya gelerek bizi başladığımız işleri yarım bırakmamıza neden olabiliyor. Hele de benim gibi her cephede savaşan biriyseniz, tüm bu sebepler birleşip tam bir kaos etkisi yaratıyor. Bir yandan beynin zevk mekanizması “hadi yeni bir şey dene”, “şu işe gir” diye dürtüyor, diğer taraftan “dikkatimiz “şuradaki süreci ilerlet” diye dürterken, hepsine ilgimiz azalıyor ve dikkattimizde çabucak dağılıyor, ne zaman yetiyor ne de maddi kaynaklar, e stres de cabası… Durum böyle olunca akşam yastığa kafayı koyunca da kafamızın içinde bitmemiş işlerin hayaleti dolaşıp duruyor, kendimizle başbaşa kaldığımızda “Ulan şunu da bir halletseydim keşke…” diyerek bir nevi bitirme obsesif kompulsif bozukluk hâlini yaşıyoruz ya da bundan kaçınmak için bir şeyler izleyerek/dinleyerek uyumaya meyil ediyoruz.

Belki de mesele, işleri tek tek tamamlamaktan çok, hayatın akışına fayda bırakabilmekte. Yarım kalmış bir iş bazen kendi eksikliğimizin değil, başkasına devrettiğimiz bir iyiliğin tohumu olabilir. Belki biz bitiremeyiz ama bir başkası devam eder, tamamlar. O yüzden her başlangıcın ardında gizli bir hayır vardır; insan kendi payına düşeni yapıp ortaya koyduğunda, gerisi dünyanın kolektif iradesine kalır.
Bitirmek elbette iyidir, çünkü insana dinginlik verir. Ama insanlığın hayrına dokunan şey, ille de “tamamladım” demek değildir; bazen bir kapıyı açmak ve hatta işaret etmek bile yeterli olabilir. Bir işin ilk taşını koymak ya da inşaatı sürdürmek ve yükü paylaşmak da iyidir. Çünkü hayat, tek bir nefesin eseri değil; birlikte sürdürdüğümüz, başkasına devrettiğimiz, kolektif organizasyonumuzun yürüttüğü işler zinciridir.
Ve işte tam da bu yüzden, yarım kalmış her şeyin içinde bir umut vardır. Eksik kalan iş, belki de bir başkasına vesile olacak; belki de senin değil ama bizlerin tamamlayacağı bir hikâyeye dönüşecektir. Bilim, felsefe ve sanat içindeki her dal ve her yaklaşım nasıl ki hiçbir zaman tek bir kişiye ait olmamışsa, bırakın işiniz de fikriniz de yalnız size ait olmasın. Bu dünyaya bir iz bırakmak için devamı olacak olan yollar gerek, biten ve çıkmaz sokakla sonlanan bir yol değil, her daim devam ettirilen bir yol inşası gerek ve gerçek kolektif bütünlük de, bitirmek için değil, tamamlansa bile devam edecek olan için başlamak gerek.
Kaynaklar:
psychologytoday.com/us/blog/natural-order/202209/how-the-little-known-zeigarnik-effect-impacts-everyone-daily
nesslabs.com/unfinished-tasks