Düşünmeden Yaşayanlar İçin Mini Teori Rehberi

Hayat bir sahne mi ve hepimiz birer oyuncu muyuz? Shakespeare’in gerçeklik üzerine olan bu sorugusu ara ara aklıma gelir ama bu öyle romantik bir tirad değil. Toplum dediğimiz yapının bileşenlerini gözlemlemek ve değişimlerini fark etmek için toplumun bireye atadığı rollerin hemen hemen her defa hiç farkında olmadan oynandığı ve sahnesi asla kapanmayan dev bir tiyatro. İşin ilginç yanı? Çoğumuz hangi rolde veya o rolde neden olduğumuzu bile bilmiyoruz.
İşte tam burada sahnede bir enstümran göze çarpıyor: Sosyolojik Teori (Sociological Theory)
Kendisi ne bir birey güzellemesi, ne de kurum tapınmacısı. O, sistemin ta kendisini anlamaya çalışan; hem bireyin derdini, hem düzenin dilini çözmeye çalışan düşünsel bir anahtar.
Ama küçük bir not düşelim: Her teorinin cebinde bir eksik parça mutlaka vardır.
Teori Ne İşe Yarar?
“İnsan neden böyle davranıyor?”
“Toplum neden bazı zamanlar raydan çıkıyor?”
“Dizi ve sosyal medya akışını boş boş izlemek aslında bireysel bir kaçış mı, deşarj mı, ne?
Tüm bu tür sorular, sadece kişisel meraklardan doğan değil; toplumun matematiğini anlamaya çalışan bir takım sosyolojik sorgulamalardır. Bu soruları ve ilişkili durumları gözlemleyip teori denen çerçevelere (framework) ulaşırız.
Teori; rastgele ortaya atılan fikirlerin bütünü değil, düşünsel bir koordinat sistemidir adeta.
Olabilecekleri değil de, olmuş olanı ve olmakta olanı açıklamaya çalışır. Ama daha da önemlisi: “neden” sorusunu ısrarla ve korkusuzca sorar, sordurur.
İşte bu yüzden teoriler, düşünce dünyasının tarafsız haritalarıdır.
Teorinin Dört Temel Malzemesi:
Bir düşüncenin “teori” olarak kabul edilebilmesi için belirli temel bileşenlere sahip olması gerekir. Sosyolojik teoriler, basit fikirlerden çok daha fazlasıdır; sistematik, mantıklı ve kavramsal bir bütünlüğe sahiptir. Şöyle söyleyebiliriz;
- Gözlem (Observation)
Her teori, gerçek dünyanın gözlemlenmesiyle başlar. Sosyolojik gözlemler, toplumsal gerçeklikler yanı sıra insanların davranışlarını, ilişkilerini ve toplumsal normları da kapsar.
Örneğin, sosyal medyada fazla vakit geçiren gençlerin, genellikle kendilerini yalnız hissettikleri veya sosyal anksiyeteye sahip oldukları gözlemlenebilir. Burada gözlem, “gençlerin sosyal medyaya yoğun ilgi göstermesi” yüzeysel bilgisinin altında yatan nedenleri anlamamıza yardımcı olur.
- Akıl Yürütme (Reasoning)
Gözlemler sonucu elde edilen verilerin anlamlandırılmasını da isteriz. Burada sosyolojik akıl yürütme devreye girer ve gözlemlenen davranışları toplumsal yapılar, tarihsel süreçler ve de sosyal normlar çerçevesinde analiz ederek olaylar arasındaki bağlantıyı kurar.
Az önceki örneğimiz üzerinden devam edecek olursak; gençlerin sosyal medya kullanımındaki artış, kentleşme süreciyle birlikte aile bağlarının zayıflaması ve bireyselleşmenin artmasıyla ilişkilendirilebilir. Burada akıl yürütmemiz, gençlerin sosyal medyaya yönelmesinin nedenlerini daha geniş bir toplumsal bağlamda kavramamıza imkan tanır.
- Kavramsallaştırma (Conceptualization)
Teorik düşünce, olayları açıklamak ve anlamlandırmak için belirli kavramlara ihtiyaç duyar. Kavramsallaştırma, karmaşık sosyal olguları daha açık bir şekilde ifade etmeyi sağlar. Sosyolojide kullanılan “yabancılaşma”, “dijital bağımlılık” ya da “sosyal sermaye” gibi kavramlar bu noktada durumu anlamak adına ortak bir dil kullanmamız açısından önemlidir.
Örneğimizdeki gençlerin, sosyal medyada sanki yaşaması derecesinde bir ilişki kurması “dijital bağımlılık” kavramıyla açıklanabilir. Bu kavram, sorunu daha net ifade ederek analiz edilmesini kolaylaştırır ve toplumsal çözümler geliştirilmesine de olanak tanır.
- Tutarlılık (Consistency)
Bir teorinin bilimsel geçerliliğe sahip olabilmesi için iç tutarlılığa sahip olması beklenir. Tutarlılık, teorinin kavramları ve argümanları arasında mantıksal bir bütünlük kurması anlamına gelir. Yani çelişkili çıkarımlar veya birbirini yadsıyan ifadeler içeren teoriler, analitik değerini kaybeder.
Örneğin bir teori, bireyin tüm toplumsal davranışlarını özgür iradesine bağlarken aynı zamanda bu davranışların tamamen yapısal baskılar tarafından belirlendiğini iddia ediyorsa, bu teorik çerçevede bir tutarsızlık mevcuttur. Bu durum, teorinin hem birey hem yapı merkezli açıklama iddialarını zayıflatır.
Teorik açıklamalarda, kullanılan varsayımların birbirini desteklemesi; aynı sosyal olguyu açıklarken farklı kavramlarla çelişmemesi gerekir.
Sonuç?
Sosyolojik teorilerin oluşturulmasında gözlem, akıl yürütme, kavramsallaştırma ve tutarlılık olmak üzere dört temel bileşen kritik bir öneme sahiptir ve bu bileşenler sayesinde toplumdaki karmaşık olayları, sistematik ve anlaşılır bir şekilde analiz etmek mümkün hâle gelir. Sosyal medya kullanımının yaygınlaşması örneğinde görüldüğü üzere, doğru teorik yaklaşım, sosyal sorunların çözmek amacıyla kullanılır. Bu kısımdaki teorik bileşenlerin her biri, sosyolojiye bilimsel karakter kazandırır.
Teori Olmasa Ne Olur?
Hayal et: Bir futbol maçına başladınız. Ama bir hakem yok, ofsayt desen kimsenin umurunda değil. Sahadaki çizgiler belirsiz, birden fazla kaleci olabiliyor ve canı isteyen topa eliyle müdahale edebilir. Böyle bir oyun ne kadar sürdürülebilir? Ne kadar devam ettirilebilir? Herkes topun peşinden koşuyor ama kimse neden koştuğunun farkında bile değil. Maç kaç kaç olmuş, kim sakatlanmış, kim(veri) oyun dışı kalmış belli değil ve siz oyunun hem içindesiniz ve hem de olayları anlamaya çalışıyorsunuz. İşte teori olmaksızın toplumu anlamaya çalışmak da aynen böyle bir şey:

Kuralları belirsiz bir oyun ve kaos.
Mesela toplumda bir ekonomik kriz patladı diyelim.
Bir grup diyor ki “dış güçler!”, öbürü “hükümetin suçu!”, bir diğeri “abi zaten kapitalizm çöktü!”
E iyi de kardeşim, hem beş dakika önceki argümanınla çelişiyorsun hem de kafana göre (daha doğrusu beynine en fazla işlenen görüşe göre) konuşup duruyuorsun.
Eğer geçerli bir teori yoksa, sadece olana bakıp üzerine “duygusal bir yorum” yaparsın.
Ama sosyoloji teorisi diyor ki:
“Dur bakalım! Önce bu olayın altındaki yapısal meseleleri ele alalım. Tam olarak ne oldu ve neden böyle oldu? Bu aktörler bu yaptıklarını hangi olaya binaen yaptı? Koşullar, tercihler ve çok daha fazlası şöyle olsaydı ne olurdu, böyle olsaydı ne olurdu?”
Yani “ekmek 20 lira olmuş” diye söylenmek yerine, hangi toplumsal dinamikler bu ekmeğin fiyatını etkiliyor, ona detaylıca bakmak demek.
Bu Kadar Kasmaya Değer Mi?
Değer. Çünkü:
- Eleştirel bir gözlük takarsın ve her gördüğüne/duyduğuna hemen inanmazsın.
(Bu gözlüğü kullanmak başlangıçta ağır gelir, zorlar ama zamanla alışıyorsun.) - Gerçek bir öngörü geliştirirsin.
Mesela: “Bu gidişle bizim apartmanda bir yönetici krizi başlar” dediğinde arkadaşların siklemez ama sen olayı sınıf mücadelesi gibi okuduğunda ve söylediklerin yakın zamanda olmaya başlayınca hepsi ciddileşir. - Zihinsel disiplini öğrenirsin.
Her duyduğun fikri “Vay be çok mantıklı” diye tekrar dolaşıma sokmadan önce tekrar sorgularsın.
Teorik düşünce seni “duygu yığını” değil, akıl yürütme sahibi bir birey yapar. Bu senin değerli bir şey değil mi?
Teori sadece olanı açıklamaz. Olması gerekeni de düşündürür.
Yani “Toplum böyle işliyor” demekle yetinmez. “Peki daha adil, daha anlamlı, daha insanca bir toplum mümkün mü?” diye sordurur insana ve bir nevi teori dediğimiz şey, bireyin duygularının rafileneleşip vicdana bürünüşüdür. Susmaz, rahat bırakmaz, sürekli dürter. Hatta teori kullanmamak çoğu zaman şey gibidir, Navigasyon kullanmadan İstanbul gezisi.
“Abi ben içgüdülerimle giderim” deyip Sultanahmet’e gitmek için çıktığın yolda Zeytinburnu sanayiye varıyorsun.
Bilmeden konuşan çok olur, düşünmeden yaşayan daha da çok.
Ama teoriyle bakan, sadece önünü değil; gözden kaçanı da görür.
Sistemi çözen, günü gelir sistemi dönüştürür.