Mükemmel Plan Tuzağı ve Kaçış Planı

Giriş: Mükemmel Planın Parlak Esareti

Gelecekte yaşamak istediğiniz hayatı gözünüzde bir canlandırmanızı istiyorum. Canlandırdınız mı? Evet ise şimdi de o hayali/hedefi gerçekleştirmek için atmanız gereken ilk büyük adım tam olarak ne? Belki bir bir işletme açmak ya da yatırım yapmak olabilir. Belki de başka bir ülkede yaşamak için yeni bir dil öğrenmek veya internette daha fazla kişiye hitap etmenizi sağlayacak bir içerik üreticisi olmak istiyor, kitap yazmak, düzenli bir spor hayatı… Zihninizde her şey ne kadar da net, değil mi? İşte, tam bu yüksek enerjiye sahip olduğumuz zamanda fikirler havada uçuşur, potansiyel başarılar göz kamaştırır. Kafamızda ciddi ciddi hesaplamalar yapar, hatta hiç gerçekleşmeyecek şeylerin belki de hiç karşılaşmayacağımız problemlerin çözümlerini üretmeye başlarız.

Panolar, dallanıp budaklanan zihin haritaları ve sonu gelmeyen o “yapılacaklar” listesi… Hatta kendimizi bir an kaptırır kurulmamış bir şirketin CEO’su olur ve bir konglomeratın baş stratejisti gibi hissederiz. Her detayı detaylıca hesaplar ve her riski ön görmeye çalışırız. Gelecek için mükemmel bir yol haritası çizeriz. Tam bu süreçte hissettiğiniz bir meşguliyet ve üretkenlik hissi vardır. Modern dünyanın en tehlikeli uyuşturucularından birisi olduğunun farkına bile varmamıza engel olur. Çünkü, bu tatlı hissin altında aslında acı bir gerçek yatar: Henüz tek bir adım bile atmadınız.

Buna, planlama paradoksu diyoruz. Harekete geçmek için kurguladığımız sistemin, bizzat hareketsizliğimizin en konforlu bahanesi haline gelmesi durumu… Tüm tehlikelerden arındırılmış keyifli bir oyun kafesi gibi adeta. Peki, bu esaretten kurtulmanın anahtarı ne?

Planların kutsallığını yıkın ve kontrollü kaosa kucak açın.

Neden Mükemmellik Tuzağına Düşüyoruz? Analiz Felcinin Ardındaki Psikolojik Nedenler

Sürekli plan yapıp eylemi ertelememizin altında yatan temel sebep tembellik olsa da, aslında bu davranışın altında yatan daha derin bir psikolojik köken var:

Analiz Felci (Analysis Paralysis): Bir şeye karar vermek için o kadar çok bilgi toplar ve alternatifler durumlar üretiriz ki, sonunda bunalır ve hiçbir karar veremeyiz. Ne zaman yeni bir bilgisayar ya da telefon gibi bir cihaz almaya kalksam o günlerde yüzlerce modeli karşılaştırır, binlerce yorum okur, inceleme videoları izler ve en sonunda gider ya en popüler fiyat performans ürününü alır ya da almaktan tamamen vazgeçerim. Eskiden hedeflediğim projelerde de durum pek farklı değildi. Mükemmel olanı ararken ve en iyi stratejiyi ararken, eylem enerjimi analiz masasında tüketir ve bir nevi felç geçirerek ileri atılmayı arzulayan ama kafamdaki o kahrolası olası senaryolardan ya da diğer seçeneklerden dolayı hareketsiz kalırdım.

Başarısızlık Korkusunun Maskesi Olarak Mükemmeliyetçilik: “Henüz hazır değilim” veya “Daha iyi bir plan yapmalıyım” cümleleri, aslında “Ya başarısız olursam?” korkusunun en kibar ifadeleridir. Çünkü, hiç yola çıkmazsanız, yolda kalma ya da kaza yapma riskiniz de olmaz. Planlamak, aslında bu korkuyla yüzleşmekten kaçmak için sığınılan gizli ve güvenli bir limandır.

“Her Şey Hazır Olunca” Yanılgısı: Şu kesindir ki, gelecek için hiçbir zaman şu anki şartlar mükemmel olmayacak. Ne ekonomik durum, ne ruh hali, ne de gündem… Çünkü, gelecek için yapılabilecek en iyi gözlem sadece gelecekten yapılabilir. Neden? Şu an her seçenek kendi içinde birçok değişilken barındırır. Bir ulusun kurtuluş savaşından, bir kişinin kendini tanıma çabasına; şartlar hiçbir zaman “tam zamanı” diyerek çıkabileceğiniz bir an yoktur, taa ki atılana kadar. Tüm büyük başarılar, o anki belirsizliklere rağmen atılan adımların sonucudur.

Voltaire’in de dediği gibi, “Mükemmel, iyinin düşmanıdır.” Biz mükemmel anı ve mükemmel planı kovalarken, “yeterince iyi” olan başlangıç fırsatlarını bir bir kaçırırız.

Panzehir: Kontrollü Kaosun Gücü ve “Yeterince İyi”nin Güzelliği

Planlama hastalığımın tedavisi, elbette plansızlık değildir. (Planlamayı bırakmak için planlamak hiç değildir :)) Bu probleminin çözümü, planlamayı bir araç olmaktan çıkarıp bir amaç edinmeye başladığımız anda kontrollü kaos denilen o kumarı oynamaktır. Bu, her şeyi oluruna bırakmak anlamına gelmez; aksine, genel bir yön belirleyip, yolun detaylarını yürüdükçe keşfetmeye cesaret etmektir.

Bir heykeltıraş olduğunuzu düşünün ve önünüzde çalışılmaya hazır büyük bir mermer kütlesi bulunuyor. Başlamadan önce her bir yontma hareketini milimetrik olarak planlayabilir misiniz? Hayır. Yapılacak şey şudur; ideal halini düşünür ve bir darbe ile başlayıp zamanla malzemenin size verdiği tepkiye göre mermeri şekillendirirsiniz. İlerleme, eylem ve geri bildirim döngüsü içinde gerçekleşir. Hayat da böyledir. Eylem, geri bildirim ve yine (geri bildirime göre) eylem. 

Teoriden Pratiğe: Planlama Döngüsünü Kıracak 4 Stratejik Adım

Lao Tzu’nun o meşhur sözü: “Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar.” İşte o ilk adımı atmanızı sağlayacak, planlama bağımlılığınızı tedavi edecek dört strateji:

  1. “Giriş Bileti” Kuralı: En Basit Derecede Asgari Adımı Atın.
    Yapmak istediğiniz o devasa işi bir anlığına unutun. O işe başlamanın fiziksel olarak mümkün olan en küçük adımını, yani “giriş biletinizi” belirleyin. Kitap mı yazmak istiyorsunuz? Biletiniz: Bilgisayarınızda boş bir Word belgesi açıp sadece başlığı ve anahtar kelimeleri yazmak. Spor mu yapmak istiyorsunuz? Biletiniz: Sadece spor ayakkabılarınızı giymek ve esnemek. Bu ilk adım o kadar kolay olmalı ki, yapmamak için herhangi bir bahane bulamayın.

“Giriş biletinizi” aldınız, peki şimdi ne olacak? İşte bu noktada beynimizin “ama bu iş çok uzun sürecek” paniği başlar ve bizi tekrar planlama girdabına çeker. 

  1. Momentum Motoru: Eylemi Zamanlamak
    Klasik çözüm şudur, zamanı bir bütün olarak düşünmeyi bırakıp onu parçalara ayırın ve sadece bulunduğunuz zaman dilimine ayarlı olarak odaklanın. Pomodoro Tekniği bu işin genel standart zaman planlaması olarak, “bu raporu bitireceğim” gibi dev bir söz vermek yerine, “25 dakika boyunca bu rapora odaklanacağım” gibi görece daha basit bir söz verip 25 dakikalık bir kronometre/sayaç ile o anlığına çevrenizden kopun. Süre dolduğunda kendinizi 5 dakikalık bir mola ile ödüllendirin. Ben genelde şöyle yapıyorum. İlk 5 dakika ne yapacağıma göz atıyorum, yani hazırlık aşaması. Sonra 25 dakika çalışma (5+25)x4 ve 30 ila 90 dakikalık bir ara sonra başka bir çalışma konusu. Böyle görev artık raporu bitirmek değil, bir “Pomodoro” seansını tamamlamak oluyor. Eğer bu teknikten sıkıldıysanız; FlowTime, Timeboxing, Eat That Frog ya da daha uzun bloklu çalışmaları da deneyebilirsiniz.

Ayrıca çalışma pratiği edindikten sonra, kendinizi “akışta” bulursanız, o değerli momentumu bir alarmla bölmeyin. Burada da devreye FlowTime Tekniği girer. Bırakın motor çalışsın ve odaklanabildiğiniz kadar devam edin. Ne zaman ki dikkatiniz dağılır veya yorulursanız, işte o zaman molayı hak ettiniz demektir. İlk zamanlarda kendinize asla mükemmel olan eseri ortaya çıkarmak için zorlamayın.

  1. Prototip Modeli Benimseyin ve Taslak Olarak Değerlendirin
    Konu hakkında yaptığınız ilk çalışmanın bir nihai ürün olmadığını kabul edin. O sadece bir prototip, bir taslak, bir denemedir. İlk blog yazınızın Pulitzer alması gerekmiyor. İlk videonuzun trend olması şart değil. Amaç, ortaya bir “şey” çıkarmak, geri bildirim almak ve bir sonraki versiyonu daha iyi yapmaktır.

Bir yerden bir yere yolculuk yapacak geminin mükemmel bir rota oluşturulmasını bekleyen bir gemi, hiçbir zaman çıkamaz. En verimli yolun bulunması yolculuk esnasında gelişen şartlara göre oluşturulur.

  1. Varış Noktasını ve Genel Yönü Belirleyip Yola Çık.
    Nereye gittiğinizi (hedef) ve daha da önemlisi “neden” gittiğinizi bilin. Ancak her sapağı, her mola yerini önceden belirlemeye çalışmayın. Elbette artık akıllı navigasyon uygulamaları gibi bize işimizde yol gösterecek çok akıllı araçlar var ve bunları kullanabiliriz ki, artık adımı daha kolay atmamıza sebep olurlar. Biz ilk adımı attığımızda, daha önce görmediğimiz yeni yollar, kestirmeler ve fırsatlar önümüzde belirecektir. Yol, gidilerek öğrenilir.

O İlk Kusurlu Adımı Bugün Atın!

Planlama tabloları, sizi hayata karşı koruyan ama aynı zamanda hayattan izole eden güvenli duvarlardır. Gerçek büyüme, macera ve tatmin ise o duvarın hemen dışında, belirsizliğin ve eylemin olduğu yerde başlar. Hata yapmak da sıkıntı yok, bırakın ilk denemeniz kusurlu olsun. Hatalar, öğrenmenin ve ilerlemenin ta kendisidir. Bırakın ilk denemeniz kusurlu olsun, zira hatalar öğrenmenin ta kendisidir. (Bu zihniyetin önemini daha önce Başarısızlık ve Dayanıklılık Üzerine ‘ başlıklı yazımızda detaylıca ele almıştık.)

Üstteki yazıya geçmeden kendinize şu soruyu soru: Sürekli planlayıp ertelediğim [x] için atabileceğim en basit, en küçük, en değersiz derecede kolay olan ilk adım ne? Gidin, alınması gereken riskleri alın ve yapın. Sokrates’in şu “Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.” sözü aslında bu konuda çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor. Çünkü tatmin edici bir hayat, mükemmel planlarda değil, cesaretle atılan adımlardadır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *