Yine Yeniden Blog Yazıyorum
Ben Eren Acar, 2014 yılında (yani 10 yılı önce) bir web sitesi kurdum ve içerik üretmeye başladım. Bu süreçte dijital dünya çok şey değişti ve dönüştü. Akıllı telefonlar yaygınlaştı, e-ticaret tüm sektörüleri dönüştürdü, online eğitimin öne çıkması, dijital bankacılığın yaygınlaşması, otonom araçlar ve daha fazlası… Son büyük devrim de yapay zeka! ve Tüm diğer teknolojilerde de değişim inanılmaz bir hızla devam ediyor ve içerik üretimine devam eden blog yazarlarının neredeyse hepsi artık sosyal medyaya geçti. Blog yazmak sadece belli şirket ve grupların içinde köşe yazarlığına dönüşmüş gibi. Ama ben yine Yeniden Yeni Blog Yazıyorum
Evet, bende bu dönüşümün bir parçası olmak ve hatta dönüştürücülerden biri olmak için birçok adım attım ama itifar etmeliyim ki, hiçbir zaman içerik üretimi sürecini sağlıklı bir şekilde sürdüremedim. Kendi adımı kullanarak içertik ürettiğimde nedense kayda değer bir sonuç alamadım. İlginçtir ki, açtığım anonim hesapların hemen hemen hepsi iyi etkileşim aldı. Aldı almasına da, ya çeşitli sebeplerle hesap askıya alındı, ya bir şekilde ilgimi kaybedip sıkıldım.Kendim de zamanında bu alan adında çok düzensiz bir şekilde içerik ürettim ama yeter! Çünkü Yine Yeniden ama bu sefer yeni bir motivasyon ile, hem de planlamayı öğrenmiş bir şekilde içerik üretimine başlıyorum.
Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Din, Siyaset, Tarih, Uluslararası Olaylar, Kişisel Gelişim, İş Dünyası, Liderlik, Sanat, Edebiyat, Dil, İletişim Psikoloji, İnsan Davranışları, Eğitim, Öğrenme Süreçleri, Teknoloji, Mesleki Deneyimler, Farklı Kültürler, Seyehat, Organizasyon ve Kurumlar, Kategorizasyon ve Sistemler gibi pek çok alanda okumalar ve izlemeler yapıyorum. Daha öncede genelde bu konular ile ilgili içerikler yazdım. Hem erenacarreal.com‘da hem de diğer mecralarda bu konularla ilgili paylaşımlar yaptım. Ama algoritmanın taleplerine göre değil, kendi keyfime göre içerik ürettiğim için olsa gerek; Eren Acar adıyla yaptığım birkaç paylaşım hariç, hiç öne çıkarılmadı ama nedense anonim hesaplarla yapınca her gönderi az ya da çok bir şekilde dolaşıma girmesi hesaplarımın spam olarak işaretlenmesiyle ilgili olduğu kanaatine varmama neden oldu.
Tabii ben bir süre sonra hiçbir içeriğimin akıbetini umursamamaya alıştım. Sonra bir yükseliş devrine geçtim. Ardından gelişen hukuki bir süreç ile sosyal medyada nasıl söylemek istediğimi söylerken aynı zamanda oto sansür uygulayabileceğime dair güzel bir tecrübe oldu benim için. Bende ne olur, olmaz diye yeni bir başlangıç yapmak istedim.
Ben dijital dünyanın nasıl bir yer olduğunu algılayana kadar @erenacar kullanıcı adı başkaları tarafından çoktan alınmıştı. Uzun uğraşlarım ve denemelerim sonucunda nihayet @erenacarreal kullanıcı adı ile devam etmeye karar verdim. Şu ana kadar ondan fazla kullanıcı adı, mahlas vb. isim değişikliğim oldu. Hatta itiraf etmeliyim ki nevrotik bir derece bir isim arayışım vardı ve hangi isim olur, olmaz, olduğu takdirde de kabullenme süreci çok yoğun bir enerji ve zaman kaybına sebep oldu. Son zamanlarda artık o kadar ileriye gitmiştim ki, kendimi yalnızca tercih ettim ad-soyad şeklinde kullanıyordum. Resmi makamlara da öyle başvurdum. Sadece dijital mecralarda değil, gerçek hayatta da ad-soyad bilgisini yazılı ve sözlü olarak istediğim şekilde kullanmaya/kullandırmaya çalışıyordum. Ama en sonunda Eren Acar olarak adımı kullanmaya karar kıldım.
Self-Brand için nihayet bir ad koyduk ama tam bir hedef belirlemedik. Çünkü, bir hedef koyuldu mu, o gerçekleştirilmeli ve şu anda da kendimi yolun başında gördüğüm için, kendime koyabileceğim en iyi hedef; gerçek bir hedef belirleyebilecek bir sesiyeye yükselmek. Zaten birey, bu anlamsız hayata ancak bu şekilde katlanabilir.
“İnsan, bir neden uğruna ‘nasıl’ katlanabileceğini öğrenir.”
F. Nietzsche -Ecco Homo
Başarısız Olsam Da Ben Yaptım
Birey kendine bir yol çizer. Bir seçim yapar ve seçenekleri arasından kendisine en doğru olduğunu düşündüğü/düşündürüldüğü yoldadır sürekli. Bazen o yol kendisi için en doğru olduğunu düşünmez, sürüklendiğine inanır ve bu onun sorumluluktan kaçmak için kullandığı bir maskedir. Başka gerekliliklerin ve önceliklerinin kendi isteklerinden daha ağır bastığını iddia etmiyor mu? Evet, kişi başkalarının kendisinden talep etmiş olduğu istekleri yerine getirirken, o an kendisinin bir başka hayali olabilir. Ama gemileri yakıp hayalini gerçekleştirmek yerine, iradesini başka bir kişiye, bir gruba ya da doğrudan bütün bir topluma mal etmeyi tercih etmiştir. Eğer toplumun talebini yerine getirirken şansı yaver gider de bir başarı kazanırsa, “ben yaptım”; başarısız olursa da “ben demiştim” diyebilsin. Ama kişinin kendi iradesini başka bir güce teslim etmesi ve o gücün hizmetinde vaktini/enerjisini tüketmesi de kendi tercihidir, öyle değilse bile; öyle kabul edilmelidir.
Manipüle olmuş olması, kandırılmış olması ya da konu hakkında bilinçsiz olması, elbette eylemi gerçekleştiren bireyde “iyi hal indirimi” almasına sebeptir ama o eylemin etkilerini öğrenmesine rağmen eylemi tekrar etmesi, eylemi gerçekleştiren kişiyi tümüyle sorumlu tutar. Artık birey, sevmediğini iddia etmesine rağmen eylemi gerçekleştiriyorsa, o an yaptığı şey için farklı bir hesabın ve faydanın güdüldüğünden emin olmalıyız. Kişi bunun farkındadır ya da değildir ama o eylemin süreklilik halindeyken mutlaka bir itici gücü var demektir. Birey, gerçeği bildiğini söylemesine rağmen uygulamıyorsa; gerçekte gerçeği bilmiyor ve sadece bildiğini sanıyor demektir ya da o an kendisini de kandırdığı gibi sizi de kandırıyor demektir.
Bir insan bilerek kötülük yapmaz. Yani bilerek kötü, zayıf, daha alt bir eylemi gerçekleştirmez. O alt eylemi de gerçekleştirirken bir iç hesabı olduğunu ama genelde de o hesabın yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Peki o zaman; birey, bir eylemin yanlış olduğunu bilmesine rağmen neden o eylemi yapmaya devam eder? Bence bu sorunun yanıtı, bilginin yüzeysel düzeyde kalması ya da kendini başka şeylerle yanıltmasında yatar.
Sorumlu Muyuz?
Gerçeği bilmek, sadece bir farkındalık meselesi değil; aynı zamanda bu gerçeğin eyleme de dönüştürülme potansiyeli gerektirir. Ama insan doğası, eylemlerini korkuları ve çıkarları doğrultusunda şekillendirir. Söylediği ideası, ideali değilse; değişim potansiyeline ve şartları değiştirme kabiliyetinden yoksun demektir. Burada da gerçek, güçlü bir iradeden söz edemeyiz. Sözde bir iradesi vardır ama kişi; sözüyle, özüyle ve davranış örüntüsüyle bir bütün olmadığı müddetçe de ve bunu değiştiremediği müddetçe de iradesi geçerli değildir. Kişi iradesi geçerli değilse, yapıp ettiklerinden sorumlu tutulabilir mi? Evet mi, Hayır mı?
Kendimize karşı dürüst olalım ve kişi iradesi olmaksızın bir eylemi gerçekleştirdiğinde eylemin sonucundan sorumlu tutulur mu? Nihayet verdiğimiz cevap, “hayır, sorumlu değildir” ise toplumsal olarak biz neden o vakit alkol içip uyuşturucu kullanım başkalarının canına ve malına zarar veren kişileri cezalandırıyoruz? Sonuçta, o kişi bunun farkında değildi. Öyle değil mi?
Hayır değil. Çünkü bir kişi, bir uyuşturucunun ya da öfkenin nöbetinin etkisindeyken kendine zarar verirse onun sonucunu doğrudan alır. Örneğin kişi kendisini zehirlerse bunun fiziki sonunda hemen başlar ya da zehrin çalışma mekaniğine göre etkileri bir süre sonra ortaya çıkar. Dolayısıyla kişi, topluma ya da toplumdaki başka bir bireye zarar verdiği vakit, eylemi gerçekleştirenin iradesi olsun ya da olmasın yaptığından ya da yapmadığından dolayı cezalandırılması etik açıdan tutarlıdır. Böylece bir kişinin cahil kalması onu sorumluluk halinden kurtarmaz. Kişi sorumluluk almadıkça da cehaletinden kurtulamaz. Bu da garip bir paradoks. Paradokstan çıkış için paradoksta olduğunun kabulü gerekli.
Eğer zehirlendiyseniz ve panzehir ne bilmiyorsanız, süreç sürekli aleyhinize işler. Ve sadece bilmek yetmez. O panzehiri temin etmeniz ve de kullanmanız gerekir. Peki cehaletin panzehiri nedir?